Teknoloji

Doğanın mevsim ‘takvimi’ bozuldu

Araştırmanın vurgusu net: Mevsimsellik çoğu zaman “dört mevsim sırayla gelir” şeklinde basit bir ritim gibi düşünülüyor. Oysa doğa, özellikle dağlar, kıyılar, vadiler ve farklı bitki örtülerinin iç içe geçtiği bölgelerde çok daha karmaşık bir takvimle çalışıyor. Üstelik harita, bu “uyumsuz mevsim” bölgelerinin önemli bir kısmının biyoçeşitlilik sıcak noktalarıyla çakıştığını gösteriyor. Bu da tesadüf olmayabilir: Kaynakların (yağış, yeşerme, çiçeklenme, böcek yoğunluğu) farklı zamanlarda ortaya çıkması, türlerin beslenme ve üreme düzenini değiştirerek uzun vadede ekosistemleri şekillendirebilir. 

YAN YANA, BAŞKA RİTİM

Haritanın dikkat çekici örneklerinden biri ABD’deki Phoenix ve Tucson. Aralarındaki mesafe yalnızca 160 kilometre civarında olmasına rağmen yıllık iklim ritimleri farklı çalışıyor. Tucson, yaz musonunun etkisiyle yağışı yaz aylarında daha belirgin yaşarken; Phoenix’in yağış dağılımı farklı bir takvim izleyebiliyor. Bu fark, sadece “hava durumu” değil; hangi ayda bitkilerin canlandığı, polen dönemleri, böcek hareketliliği ve dolayısıyla kuşlardan memelilere kadar birçok türün davranışı üzerinde zincirleme etki yaratabilecek kadar önemli.

Bu durum, doğanın komşu habitatları nasıl “farklı senaryolara” ayırabildiğini gösteriyor: Bir yerde bahar erken patlarken, birkaç kilometre ötedeki bir alanda aynı canlanma gecikebiliyor. Sonuçta bitki ve hayvanların kaynaklara erişim pencereleri farklılaşıyor. 

AKDENİZ KUŞAĞINDA ŞAŞIRTAN GECİKME

Çalışmanın ortaya koyduğu ilginç desenlerden biri de dünyanın Akdeniz iklimi görülen beş ana bölgesi: California, Şili, Güney Afrika, güney Avustralya ve Akdeniz havzası. Bu bölgelerde ormanların büyüme döngülerinin zirvesi, birçok ekosisteme göre yaklaşık 2 ay gecikmeli görünüyor. “Ilıman ve yağışlı kış, sıcak ve kurak yaz” kalıbı burada doğanın takvimini farklı bir şekilde ayarlıyor.

Harita sadece ormanlarla sınırlı değil; çiçeklenme dönemleri ve tarımsal hasat pencereleri gibi başlıklarda da coğrafyaya göre ciddi kaymalar gösteriyor. Örneğin Kolombiya’da, dağların iki yakasındaki kahve bölgeleri arasında hasat ve çiçeklenme döngülerinin, bazen “aylarca” sapabildiği; bir günlük yol mesafesindeki iki çiftliğin bile sanki farklı yarımkürelerdeymiş gibi ayrı ritimlere sahip olabildiği anlatılıyor.

Bu tür farklar, basit gibi görünen bir gerçeği öne çıkarıyor: “Mevsim” tek bir tarih değil; coğrafyanın, bitki örtüsünün ve yerel iklim dinamiklerinin birlikte yazdığı bir program. 

İKLİM MODELLERİ İÇİN UYARI

Bu bulguların pratik anlamı büyük. Çünkü bugün pek çok ekolojik öngörü, hastalıkların mevsimselliği, tarım planlaması ve hatta alerji/polen tahminleri bile çoğu zaman “genel mevsim şablonları” üzerinden ilerliyor. Oysa yan yana bölgeler bile farklı bir doğa takvimiyle çalışıyorsa, iklim krizinin etkisini anlamak için “her yere aynı mevsim” yaklaşımı yetersiz kalabilir. Yakın mesafelerdeki bu kaymalar, bazı yerlerde kuraklık riskini, bazı yerlerde zararlı türlerin çoğalma zamanını, başka bir yerde ise üretim ve hasat takvimini etkileyebilir. 

BUZ ALTINDAN ÇIKAN SÜRPRİZ

Mevsimselliğin karmaşıklığına işaret eden bir başka bulgu da Arktik’ten geliyor. Deniz buzu altında ve buza yakın bölgelerde, fotosentez yapmayan ama azot bağlayabilen mikrop topluluklarına dair gözlemler, “ekosistem takvimlerinin” düşündüğümüzden daha değişken olabileceğini hatırlatıyor. Bu tür mikroplar gerçekten etkin biçimde azot bağlıyorsa, alg üretimi üzerinden besin ağını etkileyebilir; alg artışı da karbonun biyokütlede tutulması gibi mekanizmalar yoluyla daha geniş iklim süreçlerine dokunabilir. Bu nedenle araştırmacılar, Arktik’teki bu olası mekanizmaların gelecekteki iklim modellerinde daha iyi temsil edilmesi gerektiğini savunuyor.